27 Ekim 2014 Pazartesi

MUSTAFANIN YARRAĞI BİR HARİKA

Mustafa'yla aynı sınıftaydık. Üniversiteye başladığımız zamandan itibaren arkadaş olmuştuk. Zorlu ikinci sınıfın sonunda; beraberce Muğla'da hem tatil yapıp, hem de ufak tefek çalışabileceğimiz bir yere yerleştik.

Yaşam şartları çok ama çok zordu... Bize küçücük bir oda ve o odanın içerisinde 2 tek kişilik çekyat vermişlerdi. Nefes alınmayacak derecede sıcak ve basit bir vantilatörle serinlemeye çalışıyorduk.

Günlerce bir sürü faaliyette bulunduk. Hiç de aklımda yoktu açıkçası... Ta ki, bir sabah erken uyanıp; zaten tişörtsüz yatan ve gayet de güzel esmer vücudu olan mustafayı, yan çekyatta derin uykuda ama yarrağı kazık gibi görene kadar... Of! Delirebilirdim. Telefonunun alarmını çaldırdım, uyanmadı. Dürtükledim, uyanmadı. Seslendim, uyanmadı.

Ben üzerime düşeni yapmıştım. Artık elimden bir tek şey gelirdi... O koca yarrağı avuçlamak. Mustafa deli gibi derin uyuyordu ve o kadar huzursuz uyuyordu ki yarrağı kalkık diye.... Sürekli eli yarrağına gidip çekmeye başlıyor, sonra bir huzursuzlukla duruyordu.

Dayanamadım. Şortun ve içindeki boxerın içine hapis ama hiçbir hapsi tanımadan kazık kesmiş yarrağı avuçladım. Resmen avuçladım. Hayatımda bu kadar sert ve büyük bir yarrak ellememiştim (o zamana kadar tabii, şimdi tartışmayalım bile) ;)

Kocaman, kalın, muhteşem bir yarraktı. Dayanamadım, şortun belinden baktım... Bir kafası vardı!!! Tarifi mümkün değil. Esmer tenli erkeklere zaten ölürüm, esmer bir erkeğin yarrağı... OF!

Bir çekyattan diğerine, hiç farkedilmeden, ağırlık vermeden ve uyandırmadan elliyor, resmen 31 çekiyordum. İyice huzursuz oluyor, sanırım sikişli rüya görüyor ama kendini durdurmaya çalışıyordu (nedense?) Cesaretimi topladım ve yan çekyata eğildim. Dar şorttan çıkarabildiğim kadar kafasını çıkardım ve yalamaya başladım. Yarrağın tadı o kadar iyiydi ki... Ama ben ağzımda oynadıkça, kıpırdanmaları arttı. Uyansa rezil olurum diye korkup, bir kaç kez daha tadını aldıktan sonra bıraktım.

İzin günümüzde, ıssız bir plaja gittik. Pazartesi olduğu için plajda KİMSE yoktu. Ama kimse! Zaten pek denize girilen bir plaj da değil, devletin sit alanı yaptığı bir yerdi. Güneşlenecektik. Yan yana oturduk ve güneşlenmeye başladık. Dönüp Mustafa'ya: "dayanamayacağım, soyunup güneşleneceğim." dedim. Mayomu çıkarıp, götümü güneşe dönüp yattım. Önce: "hay Allah, ne gerek var...." gibi tepkiler verirken, bir baktım Mustafa da çırılçıplak. Muhteşem vücudu, güneş yağının etkisiyle pırıl pırıl. Bayıldım. Yarrağı inik, ama yarrağı inikken bile canımı istetecek kadar yakışıklı.

Sıcaktan çok yandım. O yüzün bir şeyle kapatmış, dal taşşak yatıyor güneşin altında. Ben yanımdaki herifin güzelliğinden kafayı sıyırıyorum. Azdım. Oturur pozisyona geldim. Kumla oynar gibi yapıp biraz çukur bir alan yarattım sikimin altında. Yandan gözümün ucuyla Mustafa'yı izlerken 31 çekmeye başladım. Ama sessiz ve yavaş hareketlerle. Kum ve güneş yağının etkisiyle sikim daha da tahrik oldu. Oluk oluk kuma boşaldım. Tam boşalırken (ama yarrağımdan döl akarken), Mustafa "sikinle oynamıyorsun di mi?" diye sordu. "Yok" dedim ama resmen o anda akıyor. Kalktı, tam bakıcak kumla döllerin üzerini örttüm çaktırmadan.

Devam ederken (o da yüzü kapalı değilken) dayanamayıp bir posta daha, ama resmen durmaksızın boşalasım var. Baktım eli yarrağında, git gel yapıyor. "Sen mi çekiyorsun lan?" dedim. "Salak mısın, neye çekecem?" dedi. ("Bana" diyemedim.) Ben yine usulca boşaldım.

Mustafa, beni hayatta en etkileyen hareketi yaptı ve oturduğu yerde bağdaş kurup, yarrağını eline aldı ve "işesem sorun olur mu?" dedi... ("Üzerime mi? Süper olur!" diyemedim). Oturduğu yerden, rüzgarın da etkisiyle uzağa kadar işedi. İyice tahrik olmuştum. Bunun üzerine bir posta daha çekmeye başladım ama kumun etkisiyle benim alet iyice tahriş olmuştu.

Mustafa işedikten sonra da elinden yarrağını bırakmadı. Ayağa kalkıp kıyıya gidip: "deniz sesi iyice işeyesimi getiriyor." dedi. Sanki iki saniye önce kendi işememiş gibi, benden az uzakta ama denize arkasını dönüp (yarrağı bana dönük) işemeye başladı tekrar. Gözlerim bayram ediyordu. Keşke o sırada göğsüme doğru işeseydi... Off.

Birazdan jandarmanın geldiğini gördük. Hemen derlenip toparlandık, sorun olmasın diye. Gelen kişi saati sordu ve gitti... Ama huzurumuz kaçmıştı. Odamıza döndüğümüzde Mustafa banyo havlusunu kaybetmişti. Banyoya girecek ama beline el yüz havlusunu sarmak zorunda kalmış. O şekilde banyonun kapısında karşılaştık. Yarrağı öyle bir kalkık ki, kesin duşta 31 çekip attıracak. Ama ortam müsait olmadığı için hamle yapamadım. Keşke o yarrağa ulaşma şansım olsaydı...